Mehmet Erdil


ANLATILAMAYAN HAYATLAR…

ANLATILAMAYAN HAYATLAR…


Mahalle arasında nalburcu idi, mütevazi dükkanının rafları ne doluydu ne boştu.
Girişte çivi kasaları, yanındaki duvarda asılı hortumlar vardı. Ön tarafta birkaç evye, yerde uzatılmış pimaş hortumlar bulunuyordu. Yazıhanesinin masası üzerinde devamlı bulundurduğu, her seferinde farklı olan kitabı açık ve ters dururdu, tek tük gelen müşterileriyle ilgilenirken sahifeden ve olaydan böylelikle kopmamış oluyordu.


Kirli sakallı hali, taranmamış saçları ve üzerindeki kış boyunca aynı olan soluk renkli kabanıyla iflas eden müştecir görüntüsü veriyordu, zaten malzeme alıp yarın getiririm diyenlerin aylardır dükkânın önünden geçmediklerini söylüyordu.

Bu, bizim Ömer Bey'di... Arkadaşım, dostum, yarenim yoldaşımdı.

15 yıl önce bir okulda sadece yarım gün öğretmenlik yapmış sonra babasının bu mütevazi dükkanını tercihle öğretmenliğinden her nedense sarfı nazar eylemiş iyi bir edebiyatçı idi. Hırpani bir görüntü sergilemesi acaba yapamadığı öğretmenliğine duyduğu özleme karşı bir protestomuydu. O, bunu hiçbir zaman söylemiyordu.

Hafızasında ve hatıralarında yüklü dünya kadar şiirler, olaylar, yorumlar vardı, çok güzel konuşuyor, çok güzel değerlendirmeler yapıyordu. Bulunduğu mekân itibariyle çamura düşmüş altın gibi cümlesi bunun için tam yerine oturan ve cömertçe söylenebilecek bir tabirdi.

En güzel zamanım onunla bulunduğum ve kelamlarımızın havalarda uçuştuğu o yazıhane ortamıydı.


O beni tanıyor ben onu biliyordum. Ellerini iki yana açarak beni karşılaması benimde öyle mukabelem samimiyetimizin ilk elden en büyük delili idi. Bütün bunlara rağmen her defasında ona hep söylemek isteyip te söyleyemediğim önemli bir hususu bu kez anlatmaya karar vermiştim.


Konumuz, benim anlatımımla, benim gibi birçok 28 şubat sürecinde işinden edilmişlerin yaşadıklarını anlatmış olabileceği bir roman vücuda getirme hakkında beraberce ne yapabiliriz, muhabbetimiz bu minvalde olacaktı.

O gün geldi çattı…

Ey dost seni dinliyorum dedi! Kollarını açarak. Çaylar peşpeşe bardaklarda dibini buluyordu, zaten gelen müşteride yoktu. O, ne söyleyeceğimin merakıyla, bende, nasıl başlayayımın hesabıyla cigaralarımızı derin derin çekiyorduk.

Aslında ben ona, beni anlatacaktım uzun uzun, eğer başlasaydık gece boyu sürecekti bu.
Y.A.Ş kararlarının tebliğiyle başlayacaktım işe, sonra devamında yaşadıklarımı, htiklerimi, çaresizliklerimi, özlemlerimi, duyduklarımı, tanık olduklarımı anlatacaktım, O, bütün bu anlattıklarımı bir kalıba dökecekti ve okuyuculara sunulacak profesyonel tarzda bir eser olacaktı! nisyanla malul olan hafıza-i beşerin, bu vakayı unutmaması lazımdı.

Yapabilirmiydi?
Anlatabilirmiydi?
Yazabilirmiydi?
Kendi kendime için için hep bunu sorup durdum.

Mesela; Son kez kapı eşiğinde eğilip botlarımın bağını nasıl çözdüğümü resmedebilirmiydi sayfalara,
teyzesinin kucağında üç yaşındaki çocuğumu yolcu ederken otobüsün penceresinden bana bakamadığını, bu yüzden yüzünü küçücük avuçlarına alıp kapattığını ve ağladığını anlatabilirmiydi? ona el sallayan kolumun havada bir oyana bir buyana eğilişinde yüreğimin içini resmedebilirmiydi ak sayfalara? Her sabah işe gider gibi kalktığımı ve kapıya yöneldiğim de,  -hanım ben gidiyorum deyip gidemediğimi yazabilirmiydi? Cıgaramın dumanını satırlarında dondurabilirmiydi? En güzel ayrılık şiirlerimi sıladan o zamanlar yazdığımı satırlara aktarabilirmiydi…


Telefonlarımın neden sustuğunu, Kapıma kimselerin neden gelmediğini, dostlarımın beni nede çabuk unuttuklarını anlatabilirmiydi? Akrabalarımın, kardeşlerimin neden böyle bir günde yanımda olmadıklarını
Ablamın; yapmasaydı da dincilik atılmasaydı sözünün yüreğimde açtığı derin yaranın al rengini tonlayabilirmiydi kalemiyle kağıtlara?

Tıpkı Koca şairin dediği gibi;

Ağlarım ağlatamam,
Hissederim söyleyemem,
Kalbimin dili yok ki,
Ondan o kadar bizarım ki.

Bu mısradaki kalbimin dil’i olabilirmiydi…

Anlatmaktan vaz geçtim… her ne kadar Türkçeyi çok iyi kullanacağını bidiğim halde vaz geçmiştim.

Nasrettin hocanın damdan düştüğünü görüp de aman hocam hekim getirelim sözüne, hayır damdan düşen birini getirin demesinin mantığını o an anlamıştım. Bu yüzden vazgeçmiştim.

Ben ve benim gibilerin 25 yıldır biriken o kadar çok hikayelerimiz vardı ki; Hepsi yüreklerde kilitli ve saklı kaldı. Ben her defasında konuşmak paylaşmak istediğim önemli bir husus dediğim bunlardı...

Anlatamadım, anlatmadım…

Bir gün "iki darbe arasında" isimli bir kitab duydum.

Her ne kadar kısman belgesel şeklinde yazılsa da "iki darbe arasında" ki, kitabın sayfalarında, her yaş zede nin bir yanı'nı gördüm.

Teşekkürler İskender PALA.

Teşekkürler medar-ı iftiharımız.

Teşekkürler damdan düşen tabibimiz!

Mutlaka bir adet daha bekliyoruz, Yukarıdaki anlatamadıklarımı da içine alacak büyüklükte olsun. Bunu, senin de kaderdaşların olan Yaşzedelere çok görme lütfen.

Sahipsiz ve çaresiz kalmak da olsun biraz içinde ve ayrılık hüzün ve aşkda.

  • BIST 100

    10336,5%0,68
  • DOLAR

    32,24% 0,01
  • EURO

    34,66% -0,06
  • GRAM ALTIN

    2400,26% 0,02
  • Ç. ALTIN

    3903,08% 0,00
  • Perşembe 24.2 ° / 15.5 ° false
  • Cuma 27.4 ° / 16.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 19 ° / 15.5 ° Orta kuvvetli yağmurlu

Antalya

09.05.2024

  • İMSAK 04:14
  • GÜNEŞ 05:48
  • ÖĞLE 12:59
  • İKİNDİ 16:46
  • AKŞAM 20:00
  • YATSI 21:27

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.