Depremler, Bir İkaz Mı, Yoksa Bir İmtihan Mı?
Merhaba Değerli Gönül Dostlarım; Öncelikle milletimize büyük bir geçmiş olsun. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar niyaz ediyorum. Geride kalan, evini, yurdunu kaybeden kardeşlerimize ise sabır ve metanet diliyorum. Bu zor günlerde milletçe tek yürek olmanın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anladık. İşte bu duyguyla, deprem gerçeğine sadece yerin değil, gönüllerin diliyle de bakmak zorundayız.
Deprem, Acımasız Bir Gerçektir
Coğrafyamızın ve tarihimizin kaçınılmaz bir parçası. Ancak depremi sadece fay hatlarının kırılması, bilimsel bir olay olarak görmek, meselenin yarısını anlamaktır. Diğer yarısı ise, manevi ve vicdani boyutudur. Bir milletin yaşadığı her musibet, aynı zamanda dönüp kendisine bakması, neyi yanlış yaptığını düşünmesi için bir fırsattır. O yüzden gelin, deprem gerçeğini sadece yerin değil, gönüllerin diliyle de konuşalım.
Yalnızca Fay Hatları Değil, Kul Hakkı Da Sallanıyor
Evet, mühendislik bilimini, sağlam binalar yapmayı önemsiyoruz. Ancak bir binayı çürük yapan şey, sadece eksik demir veya kalitesiz beton değildir. Asıl çürük, “bir şey olmaz” diyen vicdanlardır. Müteahhidin cebine giren haksız kazanç, denetçinin görmezden geldiği eksikler, bunlar aslında birer kul hakkı ihlalidir. Ve ne yazık ki, Rabbimiz, kul hakkını kendi haklarından üstün tutar. Bu yüzden diyoruz ki, depremde yıkılan binalar, aynı zamanda hiçe sayılan kul hakkının da birer simgesidir.
Kur’an’ın Sesi, Peygamberimizin Sözü
Dinimiz, bu tür musibetlerin boşuna gelmediğini söyler. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim, geçmiş kavimlerin ahlaki yozlaşma ve zulüm yüzünden nasıl helak olduğunu anlatır. Bu ayetler, bir ibret dersidir. Peygamber Efendimiz (sav) de bir hadis-i şerifinde, ahlaksızlık ve kötü fiillerin yaygınlaştığı bir toplumun ilahi bir ceza ile karşılaşabileceğini buyurmuştur. Bunlar bize bir korku salmak için değil, bizi uyandırmak, doğru yola davet etmek için söylenmiştir. Deprem, aslında bir nevi “kendinize gelin” çağrısıdır.
Bize Düşen Ne?
Peki, şimdi bize düşen ne? Elbette en sağlam binaları yapmak, bilimin ve aklın gereğini yerine getirmektir. Ama bununla yetinemeyiz. Aynı zamanda vicdanlarımızı sağlamlaştırmak, ahlakımızı onarmak, kul hakkından sakınmak zorundayız. Komşumuz açken tok yatmamalı, yetimin başını okşamalıyız. Toplum olarak birbirimize sahip çıkmalı, birlik ve beraberlik ruhunu yeniden canlandırmalıyız. Asıl imtihanımız, deprem sonrası gösterdiğimiz dayanışmayı, deprem yokken de sürdürebilmektir.
Asıl Güç, Vicdanlarımızdaki Diriliştir
Unutmayalım ki, bu topraklar bizim vatanımız, bu millet bizim kardeşimizdir. Deprem, bizi bir araya getiren bir kaza olmaktan çok, bize kim olduğumuzu hatırlatan bir uyarıya dönüşmelidir. Fiziksel olarak yıkılanı yeniden yaparız ama manevi olarak yıkılanı ayağa kaldırmak çok daha zordur. Bu yüzden en büyük gücümüz, parmakla gösterilecek kadar sağlam binalar yapmak değil, vicdanlarımızda başlayan ahlaki bir diriliştir.
Hoşça Kalın, Dostça Kalın…